İnsan, bu gezegende yaşayan enüretici, yani ‘generative’ varlık. Gözlemliyoruz, hayal ediyoruz, aklımızı kullanarak yaşadığımız ortamları değiştiriyoruz. Şimdiye kadar insanlık tarihi bu yaratıcılık sayesinde bizi mağaradan çıkarıp yaşadığımız çağa lineer bir çizgi üzerinde ilerleyerek getirdi. Ancak son yıllarda bilgi işlem teknolojilerindeki gelişmelerle birlikte geldiğimiz noktada artık ilerleme doğrusal olmaktan çıktı. Aşağıdaki grafikte de görebileceğiniz gibi artık bilgiyi katlayarak artırıyoruz. Tüm dünyada üretilen toplam veri 2010 senesinde 2 zettabyte iken bu sayı her sene katlanarak artarak geçtiğimiz sene 60 katına çıktı. İnsan artık ne daha akıllı ne de daha yaratıcı! Yapay zekanın insanlığın ürettiği bilgi birikimini gölgede bırakacağından kuşku yok zira dünyada nefes aldığımız günden bu yana ilk defa bu gezegende artık bizden daha akıllı ve daha yaratıcı başka bir aktör var. Adı da tarife uygun: Generative AI. Bu hafta yayınlanan ChatGPT’nin yeni versiyonu ve Google’ın nedense gölgede kalan ancak aynı oranda baş döndürücü yetenekleri olan yapay zeka araçları sayesinde dünya akıl almaz bir hızla yeni bir evrene açılıyor. Açıkçası henüz bu yeni evrenin nasıl bir yer olacağını ve hayatımızı nasıl etkileyeceğini kimse bilmiyor. Ben bu satırları yazarken ChatGPT’den yeni istifalar bu işleri bildiğini sandıklarımızın da bizim kadar şaşkın olduğunu gösteriyor zira yeniyi anlamak için karşımızda beliren bir şeylerin olması gerekiyor. Yapay zekanın akılalmaz dönüşüm hızı bunu mümkün kılmıyor. O nedenle kemerlerinizi sıkıca bağlayın. Bundan sonrası hızlı bir kalkış olacak. Ve işin korkutucu yanı istikameti pilot dahil kimse bilmiyor! Bu belirsizlik içinde ben ise en iyi bildiğim alana, bu yeni teknolojilerin çocuk ve gençler üzerindeki etkilerine odaklanacağım. Gençler bizden daha hazırlıklı! Şimdiye kadar duyduğunuz ve tamamı gelişmiş kapitalist ülkelerdeki gençlerin tüketim davranışları üzerinden geliştirilen alfabetik kuşak tariflerini bir kenara bırakın. Karşımızda 68 kuşağında ve 12 Eylül kuşağında olduğu gibi, tarihin akışıyla ortaya çıkan yeni bir kuşak var. Bu kuşak sosyal medyaya doğdu, akıllı telefonla yetişti ve yapay zekayla hayata atılıyor. Bu kuşağın yüzde 80’i artık dijital evrende. Bu ortak evrene yaygın erişim sayesinde, dünyanın neresinde yaşadığından bağımsız olarak gençler hem kendi yerel gündemlerine hem de küresel gündeme hakim. Onlar için modadan siyasete, sosyal hareketlerden teknolojik yeniliklere kadar hayatın her alanında dünyada sınırlar aşılmış durumda. Sadece ülkeler arası sınırlar değil, bu kuşak için çevrimiçi ve çevrimdışı arasındaki sınır da yok. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte sosyal ve romantik ilişkilerden, yeme içme gibi temel ihtiyaçlara kadar aklınıza gelen her alanda gençler artık sanal ve gerçek dünya arasında bir fark görmüyor. İkisi de onlar için eşit oranda gerçek. Sanal aleme doğmuş gençler artık hiç yüz yüze bir araya gelmedikleri yakın arkadaşlara sahip, hiç gitmedikleri restoranların yemeklerine müptela, hiç okumadıkları kitapların özetine hakim. Eski kuşaklarda aile ve okul ortamları temel gelişim mekanlarıydı. Yeni kuşaklar için okul ve aileden önce dijital evren geliyor. Bu kuşak, uyanık oldukları zamanın önemli bir kısmını okulda ya da evde değil dijital evrende geçiriyor. Başta sosyal medya ve yapay zeka olmak üzere yeni dijital teknolojiler sadece yeni bir evren yaratarak evin ve okulun önüne geçmekle kalmadı, aynı zamanda çocukların ve gençlerin gelişiminde kritik rol oynayan aile ve okul ortamlarını da dönüştürdü. Artık aile içinde herkesin kendi ekranı var, gün içinde aile bireyleri arasındaki iletişimin önemli bir kısmı o mikro ekran üzerinden ilerliyor. Aynı odada oturan aile fertleri yerlerinden kalkıp ekranı paylaşmak yerine ekranda mesajı paylaşıyor. Herkesin ekranı kendine… Ev-okul ve ev-işyeri arasındaki sınır ortadan kalkıyor! Yerel ve küresel bağlamlar arası sınırın ortadan kalkması gibi, ev ve okul ortamları ile ev ve işyeri arasındaki sınırlar da teknoloji sayesinde hızla ortadan kalkıyor. Öğrenme artık giderek artan oranda evde ve ekran başında gerçekleşiyor, öğrenciler acil durumlarda derslerini çevrimiçi olarak evden alıyor. Öte yandan, öğretmen-veli buluşmaları da ekrana taşınıyor. Benzer şekilde tele-sağlık uygulamaları sayesinde bir terapist veya danışmanla yapılan ve eskiden yüz yüze olmazsa olmaz denilen görüşmeler de artık sanal ortamda gerçekleşiyor. Aynı durum özel dersler, doktor muayeneleri ve giderek artan bir şekilde tüm diğer hizmetler için de geçerli. Ev artık o bildiğimiz eski ev değil. Teknoloji kötü aktörler için de var! Bu yüzyılın başlarında, yeni dijital teknolojilerin insanların birbirlerini daha iyi anlamalarını sağlayacak ve kültürel çatışmaları azaltacak bir işlevi olacağı öngörülüyordu. Sınırlar kalkınca farklı kültürlerin temasından daha uyumlu bir dünya hayali kuruluyordu. Geçen 25 yıl gösterdi ki teknoloji tek başına bir özne değil, sadece bir araç. O nedenle gerek sosyal medyanın gerekse yapay zekanın bir taraftan bilgiye erişimi demokratikleştirip gençlerin kendilerini ifade etme ve hayatı keşfetmelerine aracılık ederken diğer yandan, hükümetler, büyük uluslararası şirketler ve kötü niyetli aktörler tarafından manipüle edilmelerine de olanak sağlıyor. Tamamen kar amacıyla kurgulanmış platformların çevrimiçi içeriği, trafiği ve trendleri kontrol edip yönlendirebilme tekeli onların özellikle çocuk ve gençler konusunda fiziksel dünyada alışageldiğimiz etik kuralları hiçe sayabilecekleri sonucunu çıkarıyor. Ne yazık ki, son yıllarda çevrimiçi platformların hükümetler, politikacılar, büyük teknoloji şirketleri ve aşırı gruplar tarafından manipüle edilebildiği ve geleneksel dünyada var olan ayrışmaları körükleyerek gençleri radikalize ederek aşırı uçlara itebildiği açıkça ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin fırsatı! Dijital çağ, Türkiye gibi hala genç nüfusu olan bir ülke için aynı zamanda ciddi fırsatlar barındırıyor. Özellikle yaşlı kuşakların çoğunlukta olduğu ülkelerin aksine bizim nüfusumuzun yarıya yakını dijital çağda dünyaya geldi. Bu kuşağı akılcı eğitim ve istihdam politikalarıyla hazırlanabilirsek belki son dakika da olsa kalkmakta olan uçağa biz de binebileceğiz. Müfredat tartışması her ne kadar bu anlamda kaçmış bir fırsat olsa da umudu elden bırakmamak gerekiyor. Aksi takdirde hepimizin hafızasına kazınan matbaayı kaçırmış atalarımız gibi bir yüzyıl daha kaçan uçağın ardından bakacağız. •
dijital dönüşümü yabancı dili bile 8 senede öğretemeyen müfredata artık kazandıralım