Sadece 3-4 milyar dolar” diyerek küçümsediğimi düşünmeyin , savunma, havacılık, teknoloji ve otomotiv gibi sektörlerden oluşan trilyonlarca dolarlık bir ekonominin içinde kilit rol oynuyor. “Neredeyse” vazgeçilmez. Doğada kolay ama çok seyrek halde bulunuyor. Çıkarmak da ayrı zor. Bu yüzden onlara hükmetmek önemli ve Çin bu konuda tekel. Buna ileride değinmek üzere, konunun Türkiye’yi ilgilendiren kısmıyla başlayalım. Kısacık bir özetle, Eskişehir’in Beylikova ilçesinde çok büyük bir rezerv bulundu ve bu rezerv Türkiye’yi “Nadir Toprak Elementi” (NTE) alanında bir “küresel oyuncu” adayı haline getirdi. Cümleyi iddialı bulmuş olabilirsiniz ama konu gerçekten bu kadar önemli. Önemli olmasaydı, Çin, Rusya ve son olarak ABD, Beylikova’daki tarlalar için Türkiye ile ayrı ayrı masaya oturmazdı. Bloomberg’in haberini hatırlarsak Türkiye, Beylikova’da yakın zamanda bulunan rezervler için Çin’le 2024’te mutabakat zaptı imzaladı ancak Türkiye’ye teknoloji transferini reddeden Pekin, malzemelerin kendi ülkesinde işlenmesini de şart koşunca görüşmeler tıkandı. Rusya ile yürüyen süreç de benzer şekilde sonlandı. Son olarak mevzu -muhtemelen- ABD Başkanı Trump ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 25 Eylül’deki görüşmesinde gündeme geldi ki, iki hafta sonra “konuya yakın kaynaklar” Bloomberg’e “tarafların olası bir ortaklığı araştırdıklarını” söyledi.
“Eskişehir’deki rezervin Çin’den sonra dünyanın ikinci büyük NTE rezervi olduğu” iddiası Türkiye’ye ait. “694 milyon ton cevher bulundu” ve “dünyanın ikinci büyük rezervi” cümlelerinin kaynağı Enerji Bakanlığı ve Anadolu Ajansı. Açık kaynaklardan bu bilgiyi doğrulamak mümkün değil.
HÜKMEDEN KAZANIR Küresel çaptaki büyüklüğü düşününce, Türkiye’nin Beylikova ilçesinden maddi anlamda ne kazanabileceği sorusuna takılmış olabilirsiniz. O zaman yazının başını hatırlayın. Çünkü NTE’lere hükmetmek, onlara ihtiyacı olanlara da hükmetmek demek. Emin olun zamanla Türkiye bu işten çok kazançlı çıkar. Beylikova ne kazanacak derseniz, orası can sıkıcı. NTE’leri çıkarmak, bir anlamda oraları feda etmek demek. Çünkü tehlikeli olduğunu bildiğimiz birçok madencilik türüne kıyasla çok daha riskli bir süreç. Gelin NTE’leri kısaca tanıyalım… NTE’nin İngilizcesi “Rare Earth Element”. Buradaki “earth” kelimesi düşündüğünüz gibi “toprak” ya da “yeryüzü” demek değil. 18. yüzyılda oksit halindeki metal bileşikleri tanımlamak için kullanılan eski bir kimyasal terime dayanıyor. Wikipedia’ya göre “rare” de “nadir” bulunduklarını anlatmak için kullanılmıyor. Kelime, bu bileşiklerden saf metal elde etmenin zorluğunu ifade ediyor. Yani “Nadir Toprak Elementi” derken biz olayı baştan yanlış anlıyoruz. Ama bu konunun en önemsiz kısmı! Hepi topu 17 adetler. Burada periyodik tablodaki isimlerini yazmaya gerek yok, merak eden internetten bakabilir. Hiç de nadir değil, hatta her yerde bulunabiliyor. Ama çoğunlukla diğer minerallerin içinde “dağılmış” halde, yani bileşik halindeler, saf formdaki hallerine pek rastlanmıyor. 18. yüzyılda keşfedilmiş, sanayide kullanımları 20. yüzyılın ortalarını bulmuş. Çin önemlerini en erken fark eden ülke. 1970’lerden itibaren topraklarındaki rezervleri işlemeye başlamış, 1990’larda çok ucuz fiyatlardan ürün satarak küresel pazarda fiyatları düşürmüş ve irili-ufaklı birçok Batılı madenin kapanmasına neden olmuş. Bunun neye mal olacağını 2010’a kadar kimse öngörememiş. O tarihte Çin, Japonya’ya NTE ihracatını geçici olarak sınırlayınca, olay stratejik bir mesele olarak küresel gündemde yer bulmaya başlamış. BAKTIĞINIZ HER YERDELER Stratejikler çünkü, gözünüzdeki gözlükten elinizdeki telefona, karşınızdaki televizyondan elektrikli otomobilinizin motoruna kadar her yere sızmış durumdalar. Hatta kimi ürünlerin varlık sebebi onlar. En tanıdıklara bakarsak, akıllı telefonlar, bilgisayar sabit diskleri, LED ışıklar, LED ve LCD ekranlar, hoparlörler, kulaklıklar, otomobiller, rüzgar enerjisi türbinleri, ileri pil teknolojileri, radarsonar sistemleri, füzeler, uydu sistemleri, lazer sistemleri, optik camlar, lens kaplamaları, petrol rafinasyonu ve MR gibi cihazlarda kullanılıyor. Vazgeçilmez çünkü, mesela onlardan biri olan “Neodimyum” dünyanın en güçlü mıknatıslarının yapılmasını sağlıyor. Onun alternatifi olacak “ferrit” mıknatıslar 15 kat daha zayıf etki gösteriyor. Otomobil özelinde bakarsak, bu daha çok mıknatıs kullanmak, yani daha ağır motorlar yapmak ve artan araç ağırlığıyla düşen menzil demek. Yerine koymak mümkün ama ekonomi ve performans açısından kabul edilebilir değil. Ya da “Europiyum” ve “Terbiyum”... Bu iki bileşik LED ve LCD ekranlarda kullanılan kırmızı ve yeşil fosforlar. Renk doğruluğu, parlaklık ve enerji verimliliği sağlıyorlar. “Renk doğruluğu sağlama” açısından alternatifleri yok. Radar teknolojileri, gece görüş optikleri, güdüm sistemlerinde ve uçak motorlarında ısıya dayanıklı alaşım olarak kullanılıyorlar. Alternatifleri aynı performansı vermiyor, ağırlığı artırıyor ve kısa ömürlüler. İşte bu gibi örnekler, NTE’leri vazgeçilmez kılıyor. Teknoloji ilerledikçe kullanım alanı ve oranı artıyor. Talep özellikle temiz enerji, rüzgar türbinleri ve savunma sanayisi alanında hızlı yükseliyor. “Büyüklük” konusuna gelirsek… Meselenin “işlev” olduğunu netlediğimiz için rakamlar artık önemini yitirmiş olmalı ama durum şu: Küresel Nadir Toprak Endüstrisi Birliği’ne (REIA) göre 2018’de üretilen NTE’lerin değeri 3.24 milyar dolardı. Danışmanlık şirketi Fortune Business Insights, 2023’te pazarın büyüklüğünü 3.39 milyar dolar olarak hesaplamış. Beklentiler 2032’de 8 milyar doları aşacağı yönünde. Bu rakamlarda Çin’in uzun yıllar fiyatları düşük tutmasının etkisi büyük. Bu sayede rakip ülkelerin NTE madenciliğine yatırım yapmasını zorlaştırmak isteyen Pekin başarılı da olmuş. Küresel üretimde ise ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu (USGS) verilerinden 2023 için 376 bin ton rakamına ulaşabiliyoruz. USGS, küresel üretimin 2024’te 390 bin ton olarak gerçekleştiğini belirtiyor. BİRKAÇ MİLİGRAMLIK DEV Bu rakamlar da gözünüze küçük görünmüş olabilir, o yüzden bu elementlerin çok küçük miktarlarla devasa işler başardığını belirtmem gerek. Yüzlerce kiloluk bir motorda birkaç yüz gram, bir akıllı telefonun içinde ise birkaç miligram kullanılıyor. Aslında maliyetin içinde çok ufak bir payları var ama karşılığında muazzam bir değer yaratıp toplam büyüklüğü trilyonlarca doları bulan sektörlerde kritik bir rol oynuyor. Tespit edilen ve işletilebilir durumda olan rezervler açısından Çin açık ara lider. Üretimin %60’ı, işleme faaliyetlerinin %90’ı onlarda. Ağır NTE’lerin %99’unun ayrıştırmasını da Çin yapıyor. Özellikle ara ürün işleme ve ayrıştırma/saflaştırma alanlarında hakim konumdalar. Ama olay orada bitmiyor. Ardından metal üretimi, metalürjik dönüşüm gibi aşamalar geliyor. Çin bu noktalarda da öncü konumda. Bu hakimiyet sayesinde piyasada fiyatları belirleyebiliyor, bu da Pekin yönetimine dış politika ve ticaret konularında önemli bir koz sağlıyor. Brezilya, Hindistan, Avustralya ve Rusya’da da kaynaklar var. ABD’nin topraklarında tespit ettiği miktar 1.9 milyon ton, bu 44 milyon tonluk Çin’in yanında dikkate alınacak bir miktar elbette değil. İşte bu yüzden Trump birkaç ay önce Grönland’ı satın alma fikriyle ortaya çıkmıştı. Grönland’da “1 milyar tonluk” rezerv olduğundan bahsediliyor. “En büyük rezerv 44 milyon tonsa, Türkiye’nin 694 milyon tonu ne demek?” diye düşündüyseniz açıklayayım. Dediğim gibi, bu elementler aslında her yerde bulunuyor. Ancak miktarları çok az. Cevher tespit edilen bölgelerde %0.5-2 oranında görülebiliyorlar, ama çoğu zaman %1’e ancak ulaşıyorlar. Türkiye’nin 694 milyon tonluk ve Grönland’ın 1 milyar tonluk rezervlerinde NTE oranının ne olduğu bilinmiyor. Yüzde 1 olsa yaklaşık 7 milyon tonluk çıkartılabilir rezervimiz var demektir. ABD’nin şu anki rezervinin 1.9 milyon ton olduğunu hatırlayın... Ama NTE’leri doğadan koparmanın bedeli ağır. 1 kilogram NTE elde etmek için yaklaşık 1 ton kayayı işlemek gerekiyor. Bu da maliyet, yüksek enerji tüketimi ve kimyasal olarak zehirlenmiş yüzlerce kilo atık demek. Çünkü ayrıştırma işlemi asitler, çözücüler ve florür bileşikleri gibi kimyasallarla yapılıyor. Bu kirli atıkların bertaraf edilmesi de ekstra maliyet anlamına geliyor. Ayrıca çevreye geri dönüşü olmayan hasarlar verme olasılığı taşıdığı için, tesislerin sıkı şekilde denetlenmesi şart. ÇİN’E FELAKET DE GETİRDİ Çin örneğinden bu konuda alınacak dersler var. Bazı NTE’ler doğal halde uranyum ve toryum gibi radyoaktif elementlerle birlikte bulunuyor. Ayrıştırma sırasında bu elementler de serbest kalarak kullanılan suya geçiyor. 1980’den sonra Çin’in NTE merkezi haline gelen İç Moğolistan Özerk Bölgesi’ndeki atık göletlerinde yaşanan sızıntıyla bölgedeki yeraltı suları ve tarım arazileri kalıcı olarak kirlenmiş. Sızıntı radyoaktif toryumun yanı sıra hidroflorik asit, sülfürik asit, kurşun, arsenik ve kadmiyum içeriyormuş. Atık zamanla bölgedeki göle ulaşmış, yeraltı sularına karışmış, rüzgarla çevreye yayılmış. Bölgede topraklar verimsizleşmiş, kanser vakaları artmış, cilt ve solunum rahatsızlıkları baş göstermiş. Yerel halkın bir bölümü göçe zorlanmış. Bu yüzden bazen çevresel riskler, bazen de yüksek maliyet nedeniyle bulundukları yerde bırakılıyorlar.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) verilerine göre 2040’a kadar dünyada NTE’lere olan talep 5 ila 7 kat artacak. Bazı öngörüler, o tarihte pazarın değerinin 30 milyar dolara ulaşacağına işaret ediyor. Ama bu rakamlar aslında önemsiz. Zira Çin 2010’da ihracat kısıtlaması uyguladığında fiyatlar birkaç ayda 10’a katlanmış. Ki o gün, bugünkü kadar vazgeçilmez değillerdi. Kısacası piyasa, NTE’lerin gerçek değerini yansıtmıyor.
Dünyadaki en büyük ikinci rezerv Türkiye’de mi, bilmiyoruz. Ama Rusya’nın, Çin’in ve ABD’nin ilgisine bakarsak elimizde stratejik bir güç olduğu kesin. Giderek bir satranç tahtasına benzeyen dünyada bu gücü doğru şekilde kullanacaksak ve NTE’lerin çıkartılmasından işlenmesine kadar tüm süreçleri titizlikle yürütüp birinci plana yaşamı ve çevreyi koyacaksak büyük faydasını görürüz. Aksi halde Beylikova’yı Soma’yla ve İliç’le birlikte anar oluruz ki, herhalde bunu kimse istemez… •
